Diri Diri Toprağa Gömülen Osmanlı Padişahı Kimdir? Bir Psikolojik Derinlik Analizi
Giriş: Bir Psikoloğun Meraklı Bakışı
İnsanın kendi karanlık tarafına duyduğu merak, tarih boyunca hiç azalmadı. Bir psikolog olarak bu merakın, insan davranışını anlamanın temelinde yattığına inanırım. Bazen bir toplumsal olay, bazen bir tarihî efsane bize insan zihninin derin yapısını anlatır. Bugün ele alacağımız konu da tam olarak bu türden: Diri diri toprağa gömülen Osmanlı padişahı kimdir?
Bu sorunun yanıtını ararken tarihî bir olayı değil, insan ruhunun içsel karanlıklarını, korkularını ve bilinçdışı dürtülerini çözümlemeye çalışacağız.
Tarihsel Zemin: Efsane mi, Gerçek mi?
Öncelikle tarihî kayıtlar incelendiğinde, Osmanlı tarihinde diri diri gömülen bir padişah olduğuna dair kesin bir kanıt bulunmadığını belirtmek gerekir. Bu anlatı, daha çok halk arasında dolaşan metaforik bir söylencedir. Ancak psikoloji açısından asıl önemli olan şey, bu hikâyenin “gerçekliği” değil, “neden böyle bir hikâyenin var olduğu”dur. Çünkü toplumsal bilinç, korkularını, suçluluklarını ve travmalarını mitlere dönüştürür.
İşte “diri diri gömülen padişah” anlatısı da, bir toplumun iktidar, ölüm ve vicdan temalarına dair bilinçdışı ifadelerinden biridir.
Bilişsel Psikoloji Açısından: Korkunun Hafızası
Bir olayın doğru olup olmadığından çok, nasıl hatırlandığı psikolojik olarak daha açıklayıcıdır. Bilişsel psikolojiye göre insanlar, olayları olduğu gibi değil, zihinlerinin anlamlandırma biçimiyle hatırlar. Osmanlı döneminde saray içi entrikalar, taht kavgaları, kardeş katli gibi olaylar halk hafızasında “diri diri gömülmek” metaforuyla birleşmiştir.
Bu, bastırılmış korkuların sembolik anlatımıdır. Çünkü gömülmek, sadece fiziksel bir ölümü değil; sesinin, kimliğinin ve varlığının bastırılmasını da temsil eder. Böylece halk, adaletsizliğe veya zulme dair duygusal yükünü bu hikâye üzerinden boşaltır.
Duygusal Psikoloji Perspektifi: Empati ve Korkunun Dansı
İnsanın bir başkasının acısını duyumsama kapasitesi olan empati, bu tür efsanelerde yoğun biçimde devreye girer. “Diri diri gömülmek” imgesi, ilkel korkularımızı harekete geçirir: nefessiz kalma, çaresizlik, hayatta gömülme duygusu…
Bu duygular, bireyin varoluşsal kaygılarını sembolize eder. İnsan zihni, ölümün kaçınılmazlığını kabul etmekte zorlandığında, bu tür hikâyeleri duygusal boşaltım aracı olarak kullanır.
Bir psikoterapi seansında danışanın “içinde hapsolmuş hissetmesi” ile halkın “diri diri gömülmüş bir padişahtan bahsetmesi” arasında temelde aynı mekanizma vardır: bastırılan korkunun sembolleşmesi.
Sosyal Psikoloji ve Güç Dinamikleri
Sosyal psikoloji açısından bu efsane, toplumun iktidar ve otoriteyle ilişkisini de yansıtır. Padişah figürü, hem koruyucu baba arketipi hem de mutlak gücün temsilcisidir. Ancak her mutlak güç, bir gün kendi gölgesiyle yüzleşmek zorunda kalır.
“Diri diri gömülen padişah” hikâyesi, toplumun otoriteye duyduğu hem hayranlık hem korkunun birleşimidir. İnsanlar güçlü lidere ihtiyaç duyar, ama o gücün sınırsızlaşmasından da ürker. Bu efsane, aslında gücün çürüme potansiyelinin sembolik bir anlatımıdır.
Toplumlar, kendi korkularını liderleri üzerinden dile getirir. Bu açıdan bakıldığında hikâye, sadece bir trajedi değil; toplumsal bilinçaltının aynasıdır.
Psikodinamik Bir Yorum: Bastırılanın Geri Dönüşü
Freud’un “bastırılanın geri dönüşü” kavramı, bu tür söylenceleri anlamada oldukça açıklayıcıdır. Tarih, bastırılmış suçlulukların, pişmanlıkların ve acıların döngüsel biçimde geri dönüşüdür. Osmanlı tarihindeki kanlı taht mücadeleleri, vicdani yüzleşme ihtiyacını doğurmuştur.
“Diri diri gömülmek” ise, kolektif bilinçdışında bu yüzleşmenin sembolüdür. İnsan ruhu, kendi zulmünü unutmak yerine hikâyeleştirir; çünkü anlatmak, travmayı dönüştürmenin bir yoludur. Bu nedenle bu anlatı, aslında psikolojik bir arınma ritüelidir.
Okura Yönelik Psikolojik Sorgulama
Bu noktada şu soruları sormadan geçemeyiz:
- Ben kendi hayatımda hangi duygularımı diri diri gömüyorum?
- Hangi korkularımın üstüne toprak atıyor, hangi yanlarımı susturuyorum?
- Güce, otoriteye ya da geçmişime dair hangi duygularımı bastırıyorum?
İnsan zihni, tarih gibidir; gizledikçe kabaran, bastırdıkça şekil değiştiren bir yapıya sahiptir. Gerçek psikolojik özgürlük, kendi içsel “gömülerimizi” fark etmekle başlar.
Sonuç: Tarih Bir Ruh Aynasıdır
Diri diri gömülen bir Osmanlı padişahı belki hiç yaşanmadı. Ama bu hikâye, insan ruhunun derinlerinde yaşanan bir hakikati temsil ediyor: Bastırılan her şey, bir gün geri dönmek ister.
İnsan, kendi korkularını tanıdıkça özgürleşir. Tarihi sadece olayların kronolojisi olarak değil, insan ruhunun kolektif bilinçdışı olarak okumak gerekir.
Ve belki de asıl sorulması gereken şudur:
Biz, kendi iç dünyamızda hangi duygularımızı diri diri gömüp, hangi yanlarımızı hayatta tutuyoruz?